Ben Defter

Tuesday, November 03, 2009

Özgürlük beklemek (oturduğun yerde beklemek)

What are you waiting for?

Kulaklarımda çınlayan soru... Yazıp onu da mı duvara assam? Diğerlerinin yanına, bakadursalar masa başındaki oyalanışlarıma... Ben uyusam da unutsam, unutmaya çalıssam... Onlar durakalsalar orada... Sallansalar her karın ağrısında beynimin arka odacıklarında... Ben inat etsem dirensem kendimi özgürlüğüme giden yola asmamaya...

Kendini özgürlüğüne as ve kurtul!

İşte sana duvara asılacak başka bir yazı daha...

Labels: , , , ,

Sunday, April 26, 2009

YAŞAMAYA DAİR - Nazım HİKMET

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
                                                                                     1947 
2 
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
                                                                      1948 
3 
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...

Friday, March 06, 2009

Bir şiir iki çeviri - III

We are like roses that have never bothered to
bloom when we should have bloomed and
it is as if
the sun has become disgusted with
waiting

C. Bukowski
* * *

Güller gibiyiz hiç zahmet etmemişiz
açılmak için açılmamız gerekirken ve
sanki
güneş bıkmış
beklemekten

tinsel

* * *
Vakti geldiğinde açmayı umursamayan güller gibiyiz
Bekletmekten güneşi iğrendirdik biz

Not Defteri

Sunday, March 01, 2009

Bir şiir iki çeviri - II

http://www.youtube.com/watch?v=DhM-Dm2PHHo

Roll the Dice
by Charles Bukowski

if you’re going to try, go all the
way.
otherwise, don’t even start.

if you’re going to try, go all the
way. this could mean losing girlfriends,
wives, relatives, jobs and
maybe your mind.

go all the way.
it could mean not eating for 3 or
4 days.
it could mean freezing on a
park bench.
it could mean jail,
it could mean derision,
mockery,
isolation.
isolation is the gift,
all the others are a test of your
endurance, of
how much you really want to
do it.
and you’ll do it
despite rejection and the
worst odds
and it will be better than
anything else
you can imagine.

if you’re going to try,
go all the way.
there is no other feeling like
that.
you will be alone with the
gods
and the nights will flame with
fire.

do it, do it, do it.
do it.

all the way
all the way.
you will ride life straight to
perfect laughter,
it’s the only good fight
there is.

* * * *

Yuvarla zarı

Deneyeceksen, git sonuna dek
yolun.
yoksa, başlama bile.

Deneyeceksen, git sonuna dek
yolun. Yitirebilirsin sevgilileri,
eşleri, akrabaları, işleri - ve
hatta aklını.

git sonuna dek yolun.
demek olsa da aç kalmak 3 ya da
4 gün.
demek olsa da donmak
bir park sırasında
ya da
hapis
istihza
alay
yalnızlık.
yalnızlık bir armağan,
diğerleri azminin
sınanması,
ne kadar gerçekten istediğinin
yapmayı.
ve - yaparsın
redde ve
en kötü şartlara rağmen
ve evla olur
hayal edebileceğin her şeyden

Deneyeceksen,
git sonuna dek yolun.
yok o hissin
benzeri.
yalnız kalırsın
tanrılarla
ve geceler alevlenir
ateşle

yap, yap, yap.
yap.

sonuna dek,
sonuna dek.
seni götürür hayat doğrudan
mükemmel kahkahaya,
tek iyi kavga
budur işte.

tinsel

* * * *

Salla hadi zarı - salla sonuna kadar

Deneyeceksen eğer
dene en sonuna kadar,
yoksa başlama bile!

Deneyeceksen eğer
koş son kertesine kadar

sevgilini, karını, dostlarını
işini ve hatta aklını
evet belki aklını kaybetmek demek bu

git son damlasına kadar
3 gün aç susuz kalmak demek belki bu
belki bir parkta
bir bankın üstünde
iliklerine kadar titreyerek sabahlamak,
demir parmaklar ardında mahpus kalmak,
horlanmak,
alaya alınmak,
yapayalnız bir başına bırakılmak...
yalnız kalmak mükafâtlandırılmaktır yalnız
Ama diğerleri bir direnç mücadelesi
mücadeleyi ne çok arzuladığının göstergesi...
Ve yapacaksın sonuna kadar
Tüm itirazlara
kelimelerin tüm ağırlığına rağmen
Yapacaksın!
ve bu düşleyebildiğin herşeyden daha mükemmel olacak

Eğer deneyeceksen
dene son damlasına kadar
bambaşka bir his olacak tanrılarla başbaşa kalmak
karanlıklarda alev alev parlamak

Sonuna kadar
Git hadi!
Git
Git
Arkana bakmadan git
Sonuna kadar

Koşturarak doludizgin hayatı
doğrudan kahkaha tufanına
Varıolan tek iyi savaşı haykırarak

Not defteri

Bir şiir iki çeviri

http://www.youtube.com/watch?v=DhM-Dm2PHHo

Laughing Heart

your life is your life
don't let it be clubbed into dank submission.
be on the watch.
there are ways out.
there is a light somewhere.
it may not be much light but
it beats the darkness.
be on the watch.
the gods will offer you chances.
know them.
take them.
you can't beat death but
you can beat death in life, sometimes.
and the more often you learn to do it,
the more light there will be.
your life is your life.
know it while you have it.
you are marvelous
the gods wait to delight
in you.

C. Bukowski

* * * *
Gülen Gönül

Hayat - senin hayatın
İzin verme köteklenmesine ıslak teslimiyetin içine
Uyanık ol.
Var çıkış yolları
Işık var bir yerde.
Belki çok aydın değil ama
Def ediyor karanlığı
Uyanık ol.
Tanrılar sana kısmetler verecek
Tanı onları
Eyle.
Def edemezsin ölümü ama
Yaşamın ölümünü def edebilirsin bazen
Ve sen öğrendikçe bunu yapmayı
daha da aydınlık olacak.
Hayat - senin hayatın
Tanı onu varken.
Çok güzelsin
Tanrılar sabırsızlanıyor sevmek için
seni

tinsel

* * * *

bu hayat, senin hayaaatın
yosun tutmuş kafeslerin içinde
izin verme geçmesine,
aç pencereni!
orada bir yerde bir ışıltı
güçlü değilse de belki
zıpkınlıyor karaltıyı
Aç gözlerini!
Tanrılar sunaklar verecek sana
Tanı ve kucakla
Ölümü öldüremezsin belki ama
Yaşarken ölüdür ölüm
Yaşarsan öldürürsün onu
Tokmağı her indirişinde kafasına
Işıldayacak ellerin ve yüreğin
Bu hayat senin ve bu senin hayatın
Kucakladıkça tutun ona
Tutundukça tanı onu
Sen Tanrıdan bir mucizesin
O seninle cennetlere girmek istiyor

Not Defteri

Sunday, December 14, 2008

Karakter

Tesaduf degildir herhalde. Bazi aktörler bazi rolleri yasatabilmek icin canlarini feda diyorlar. Veya soyle soyleyelim, canlandirdiklari karaktere canlarini veriyorlar.
Heath Ledger ve Joker bir ornek. Baska bir ornek Massimo Troisi, Il Postino'nun postacisi. Her ikisi de film cekimleri sirasinda ölüyorlar.
Tesadüf olmasa gerek.

Saturday, November 29, 2008

Kalpli yollar

Carlos Castaneda'nın kitaplarına konu ettiği bilge kişi Don Juan Matus'un bir sözü:
"Benim için sadece kalpli yollarda yürümek var. Herhangi bir kalpli yolda. İşte orada yürürüm ve kıymeti olan tek tecrübe yolu baştan sona kat etmektir. Ve işte öyle yürürüm, baka baka nefessizce."

Teachings of Don Juan, 1968
Çeviri İspanyolca'dan T.

Wednesday, January 30, 2008

Garip bir His

Bu sabah kalktığımızda yeni bir güne uyandığımızın farkına vardık yaşanmayan onca günden sonra, yeniden yeni bir gün.

Kış uykusundan uyanır gibiyiz, kanımız uyuşuk, bedenimiz mahmur. Serin hava tenimize değiyor,kuşatılıyoruz ürpertiyle. Garip bir sabah bu, sanki dünya yeniden yaratılmış, hayır hayır yaratılıyor hatta, ve yıkanıyor ışıkla durmaksızın, hep tertemiz, hep taptaze.

İhtimallerin çocuksu sevincini duyuyoruz kalbimizde, ahiret şefkatli bir anne gibi çağırıyor. Ağlıyoruz bir çocuk gibi, sessiz ve derinden. Afdiliyoruz önümüzde açılan günden, harfsiz, şekilsiz. Şişşşşhhhhhhhhh. Susuyoruz ve bir fısıltı duyuyoruz, diyor ki: O sana bakıyor.

Kanımız elektrik oluyor, yanıyor kalbimizin ampulu. Gölgemiz görününce, gözümüz pekleşiyor, serin havayı ciğerlerimize çekip, gölgemizi arkamıza alıyoruz.

Ve güne şaşkınca gülümsüyoruz.
...
Manolya'nin soundtrack'inden bir şarkı. Biraz obsession oldu.
http://www.youtube.com/watch?v=FbFQa4SeY48

Frizti. 29 Ocak 2008

Saturday, January 19, 2008

İçin

Bu yazı yalnız erkekler için yazıldı...
Yalnızlığı adam gibi yaşayan erkekler için.
Yalnızlığı adamlığına koymanlar için.
Hayatın beraber gidilen tren yolculukları değil; iki tren arası beklemeler, bir sonraki sefere atılan adımlar olduğunu bilenler için.
Melankoliyi felsefe edinmeyen yalnızlıklar için.
İnsanları severn yalnızlar için.
İçindeki acıyı yüzünde tatlı bir tebessümle yaşayanlar için.
Adam gibi yalnızlıklar için...
***
Bu yazı Mayıs 2007 sonrası Berlin'e yakın bir kentte, elde nargile, fonda Mazhar Alanson, elliküsür bir Berliner deminde yazıldı.

Thursday, October 25, 2007

Ilk yili tamamlarken.

Bir yil oluyor... Bu bloga baslayali, bu buloga ben defter ismini vereli. Uzun zaman kafami mesgul etti bendefter ismi. Kimdi konusan, kimdi sesi duyulan, kimdi yazan, kimdi kahraman? Defter "Benim!" dedi. Veya Ben "Defterim!" dedi.

Cevabi hala cok net degil kafamda bu sorularin, ama defter olmamasi gerek burada konusan, muvzu bahis arkadisin hikayesini anlatan.

Bir de tabi kime konusuyorum ben? Kendime? Deftere?

Neyse hadi, defter kardas, sen anlat beni, arada ben anlatayim seni.

Anlatan ben kim peki?

Bu kadar soru yeter. Kafa karisikligi da.

Friday, November 24, 2006

His ve Akıl

9 Kasım Sabah Yazısı
Ne hissettiğini yazmak, gerçekten ne hissediyorsan onu yazmak. Korkuyorum bir iki gündür elimi götürmeye tuşlarına klavyenin. Hislerim düşüncelerimi kirletecek diye korkuyorum. Tuhaf bir akıl - his tezatlığı/ayrılığı yaratıyor beynim. Hisleniyorum, kafam karışıyor, ellerim bu kez telefonun tuşlarına gidiyor, bir an dur diyorum. Dur kim diyor, az çok biliyorum. Biliyorum ama bu kez tuşlara giden eller kimin onu kestiremiyorum. Kestirememek kafamı karıştırıyor.

His denen şey nedir gerçekten? Anlaması güç. Veya bu şekil bir kafa çalıştırmayla anlaması güç. İçerden gelen bir kuvvet. İnsanı iten bir kuvvet. Çeken bir kuvvet...

Çektir git diyorum. Ama bu sefer kim diyor onu bilmiyorum?

Rasyonalite diye bir hastalık var mı acaba? Bizimkisi galiba rasyonel olmak değil de hastası olmak.

Wednesday, November 01, 2006

Nasıl?

Yazı yazabilmenin anahtarı düşünmek. Doğru, net ve temiz düşünmek. Yazılarım hep berrrak olsun istiyorum. Berrak kelimeler sarmalasın okuyan zihinleri.

Güneş çıkınca yıldızlar kayboluyormuş. Sisli bulanık melankolik bir edebiyatçılık sevdası değil benimkisi. Adam akıllı, delikanlı, tok sözlü ve sabırlı... Hayatı büğümünden tutup çeken, yeri gelince de çekilen. İnatçı ama sakın, hırçın ama güleryüzlü...

Duru yazılar yazma niyetiyle , haydi bismillah...

Kasım'ın biri.

Tuesday, October 31, 2006

Ilk Yazi

Neden blog? Güzel şeyler geliyor aklıma, bazen orijinal bazen muzur, bazen muzip bazen sıradışı. Yazayım öyleyse. Gitmesin fikirler boş yere. Belki biri okur, biraz güler biraz kızar. Kulağına biraz defterin suyu kaçar. Nasılsa kafada var bir delik, dert değil akar su sonra uçar.

Ama esas delik galiba bende. Nasıl oluyor bilmiyorum. Gelirken aklıma binbir düşünce, vay be nasıl düşündüm bunu diye düşünürken, birdenbire kayboluyor bütün düşünülenler.

Öyleyse defter karda
ş, bak bu senin vazifen! Gelince aklıma, yazacam sana, sen de artık gerekeni yapıver ama.

Bugün 31 Ekim, Martin Luther sağolsun.